Sevdanın Yükü


“Seni kendime eş yapacağımı mı düşündün lan gerçekten? Hakikaten inandın mı buna?

“Bir kendine bak bir de bana bak kızım, ohh çok güzel kullandım seni, tüm egomu sende tatmin ettim.”

“ He he evet. Ya kızım bırak bırak istemiyorum seni ben başkasını seviyorum (!)”

Evet, 4 yıllık muhteşem (!) ilişkimin son cümleleri.  Hem de sadece 5 saat önce “seni çok seviyorum kadınım, sevda yüküm, iyi ki o gün çıkmışsın karşıma be güzel kadın, ömrüme ömür kattın” diyerek kapatmıştı telefonu. Şuan yazarken tekrar o anları yaşıyorum yüreğimin acısını tahmin bile edemezsiniz.

İlk gördüğüm anda aşık olmuştum ona, hani film gibi derler ya öyleydi. Duruşu, bakışı, ses tonu, kullandığı afili süslü sözcükler, kendinden emin oluşu. Bir kadını nasıl etkileyebileceğini çok iyi biliyordu, ben de çok etkilenmiştim. Çalıştığım kuruma bir iş için gelmişti şirket sahibi, mühendis olarak tanıtmıştı kendisini(lise terkmiş fakat herkese yüksek lisansını yaptığını söylerdi ve sahte
diplomaları bile vardı).

Yaşayanlar bilir, öyle duygu yüklemesi yapardı ki kendinizi prenses gibi hissedersiniz. Ben de prensestim onun için. Ayaklarım yere basmazdı. Her şeyimiz benzerdi, gözlerime bakıp ne demek istediğimi anlardı ve yapardı. Hiç yaşamadığım ve eminim ki ömrüm boyunca da yaşamayacağım ilgi, şefkat, aşkı yaşattı yaklaşık 4 ay. 4 ayda çok güven verdi zaten ana temadır bu onlar için: “güven” kelimesi. Önce güven verir ama her şey sizin zaaflarınızı öğrenebilmek için bir oyundan ibarettir. Ağlaması, kendini acındırması, kıskançlığı, sahiplenişi, bakışları bile bir oyundan ibaret. Sonra siz kendinizi ona teslim edersiniz ruhunuzu, bedeninizi, benliğinizi onun ellerine verirsiniz. Bundan sonrası kabus dolu bir süreç...

Ailemin göz bebeği, arkadaşlarımın çevremin saygı duyduğu biriydim. Hepsini zamanla tek tek aldı benden. Önce arkadaşlarımdan uzaklaştırdı, sonra ailemden. Ben aileme inanılmaz düşkün biriydim. Onunla olduğum zaman içinde annem, babam, kardeşlerim beni tanıyamaz hale geldi. Kız kardeşimle onun yüzünden tam 4 ay konuşmadım. Hala kızarım kendime. Nasıl o hale gelebildim bilmiyorum. Etrafımdakiler artık büyü mü yaptılar sana demeye başladılar. Hayır, her şeyi kendi irademle kendi isteğimle yapmıştım halbuki.

Herkes yanlış tek o doğruydu. Şüphelenirdim bazı davranışlarından ama öyle bi yere geliyordu ki tartışma sonunda ben bu adamdan nasıl şüphe duydum diye kendimi yerdim. Bir de onun beni affetmesini beklerdim. O da affedip lütfederdi sağ olsun.

Her ayrılmaya niyetlendiğimde ya ciğerlerinde yara belirirdi, ya bağırsağında leke, ya kalbinde ritim bozukluğu... Baktı ki sağlık sorunlarının sonu yok, bu sefer de alacaklılarıyla başı dertte olurdu. Zaten ayrılmaya cesaretim, gücüm yok bir de kendini öyle bir acındırırdı ki bu halde bir adam bırakılamaz derdim. Bu hayatta tüm her şey onun başına gelirdi. 1 günüm normal geçmedi. Hep bir olay, hep bir entrika... O yaşamaktan yorulmazdı, ben dinlemekten yorulurdum.

Hayatın merkeziydi o. Sadece benim için değil, ailesi, arkadaşları, iş yeri, benim arkadaşlarım hatta benim ailem için bile hayatın merkezi o olmalıydı ve bunu da başardı. Belli bir süre sonra herkes onu konuşuyor oldu. 

Etrafındaki herkese aynı şekilde yaklaşıyordu. Önce hepsi için “kardeşim, canım onsuz iş yürümez” diyor.  Sonra onları da dolandırıyor ve öyle vuruyordu ki adamlar parayı düşünmüyor, sadece ondan kurtulmaya bakıyorlardı.

Yalan söylemeyi çok severdi. Bununla da kalmaz yalan söylediğinde karşısındaki insan ona inandığı zaman çok büyük bir şey başardığını düşünüp övünürdü kendiyle. Ticaretle uğraştığı için insanları inandırmak zorunda olduğunu ve işi gereği yalan söylemeye mecbur olduğunu söylerdi. Yalana bile savunması hazır bir adam.

Narsistik kişilik bozukluğu aslan burçlarında daha çok görülürmüş. Bencilliğini, egosunu, sadece ben bilirim ve benim dediğim doğrudur görüşünü, lider ruhlu oluşunu aslan burcuna bağlardı. Kendi hastalıklı ruhunun özelliklerine bile kılıfı hazırdı.

Ailemin de arkadaşlarımın da içine sinmedi bu adam, ama beni kör etmişti. Kimseyi duymuyordum. Yaptığı hiçbir şeyi görmüyordum, zaten uzaktım ayda 2 3 kere görüşüyorduk telefonda kendini anlattığı kadarını biliyordum.

Sonra beni ailesiyle tanıştırdı, iş çevresiyle, arkadaşlarıyla... Ama bunu okuyan herkese tavsiyem şu; duygularını aşırı yoğun yaşayan ve size aşırı yoğun duygular yaşatan insanlardan korkun. Ailesinin ve iş çevresinin yanına gittiğimde kendimi first lady gibi hissettirirdi. Herkes bana saygı duymak zorundaydı herkes beni sevmek zorundaydı. Ona yaptırmak istedikleri şeyleri bana söylerlerdi, ben söylersem ikna olurdu sadece. Annesi bana teşekkür ederdi. "Oğlum senin yanında çok mutlu, teşekkür ederim" derdi. Sevdiğiniz adamın annesi size bunları söylüyor, rüya gibi... Zaten anaç bir insanım, o mutlu oldukça mutlu olan bir kadınım. Annesinden de bunları duyduktan sonra tamam dedim ya işte bu, bu adamla yaşlanırım ben.


Tanıştıktan 3 yıl sonra arkadaşlarımızla gittiğimiz bir mekanda bana sürpriz bir evlilik teklifinde bulundu. Sahnedeki solist birden mikrofonu ona verdi ve herkesin önünde, önümde diz çöküp bana evlenme teklif etti... Bir kutu ve içinde yüzükle... O akşam hayatımın en güzel akşamıydı. İçimde duyduğum mutluluğu tarif edemem...

Sonrasında ailemle tanışmaya geldi. Kendini anlattı babam inanmamıştı ve çok abartı bulmuştu söylediği her sözü yaptığı her hareketi ama bana söylemeye cesaret edemedi gözüm kördü ya. Bir babanın en çaresiz olduğu an sanırım. Kızının yanlış içinde sürüklendiğini görüyor ama bir şey yapamıyordu. Velhasıl 2 ay geçti aradan iş ciddiye binince, arkamda sağlam bir ailem olduğunu görünce ufak yollu korktu sanırım daha da uzatmaya.

Bir sabah, sabahın 5'inde çıkardı maskesini. Tek tek sundu önüme gerçekleri... Meğer beni hiç sevmemiş, hiç aşık olmamış, hiç yanına yakıştırmamış, hiç üzülmemiş, hiç özlememiş, onun için koca bir hiçten ibaretmişim meğerse. O benim en büyük gerçeğimken, ben onun sıradan bir yalanıymışım. 

Evliymiş... Hem de en başından beri… Üstelik benimle olduğu dönemde deli gibi çocuk sahibi olmak istiyormuş, karısı sürekli tedavi görüyormuş, bebek odası almış... Ne hayaller kurdurmuş ona da, bana da. Bana gelinlik denetiyordu, ona bebek kıyafetleri aldırıyormuş. Ailesi de gerçek ailesi miydi? Bir aile nasıl bu duruma göz yumar bilemiyorum...


Eminim şuan hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam ediyordur. Yeni kurbanlar seçiyordur kendine. Ben mi? Bense yeni yeni toparlanıyorum, kendimi o kadar değersizleştirmişim ki kendi değerimi bulmaya çalışıyorum.

Tavsiyem şu ki, hayatınızdaki insanla ilgili içinize en ufak bir şüphe düştüğünde kurcalayın, sorgulayın, üzerini asla kapatmayın. Ben acabalarımın üzerini kapattım hep, çünkü bu yüzyılın en bahtsız insanı bana denk gelmişti(!), her şey onun başına geliyordu, başkalarına anlatırken onları inandırmaya çalışırken boşlukları dolduramadığımı fark ediyordum ama ona sorup onu bunaltmak istemiyordum.

Neden? Çünkü ben dünyanın en anlayışı kadını olmalıydım, en iyimser, en vefalı, en güler yüzlü ne kadar en varsa o kadar ben olmalıydım. Çünkü o öyle seviyordu...

Kendimde gurur duyduğum özelliklerimin hepsinden nefret eder oldum. Evet ben iyimser biriydim, evet ben anlayışlı biriydim ama bu demek değil ki her şeyi ama her şeyi olduğu gibi kabul etmek. Bir süre sonra anlayışlı (!) olduğum için her şeyi kabul eder olmuştum. Arkadaşlarım, ailem napıyorsun sen dedikleri zaman onlar ne kadar da anlayışsız (!) olurlardı.

Bir şeyler yanlışsa her şey yanlıştır. O’ndan bana kalan umutla beklemek, sabretmek, inanmak, ve kocaman bir hayal kırıklığı. O hissetmedi, O sadece oynadı, O beni yarım bıraktı, eksik bıraktı. Ama biliyorum ki onun da hayatı, hevesleri, hayalleri, en önemlisi de anıları hep yarım kalacak...

SONRAKİ HİKAYE

Yorumlar

Popular Posts

Narsist Geri Döner Mi?

Narsist Kadının Özellikleri

Narsist Mağdurlarının Hikayeleri