Bir İnsan Neden Narsist Olur?
Hepimiz narsist doğarız. Bazılarımız öyle kalır…
Bebekler için dünyanın merkezi kendileridir. Acıktıklarında, bir şeye ihtiyaç duyduklarında öfkelenir, ağlar ve ilgi isterler. Empati kurma yetenekleri gelişmemiştir. Hiçbir bebek “Şimdi gecenin bir yarısı ağlamayım annem babam yarın işe gidecek” diye düşünemez. Bebeğin gözünde anne baba, sınırsız güçleri olan, ölümsüz mitolojik canlılardır. Kendisine hizmet etmek ve ihtiyaçlarını görmek için yaratılmışlardır. Bebekler dünyaya alışırken etraflarından ilgi görmeye, ihtiyaçlarının yakınındakiler tarafından karşılanmasına ve koşulsuz sevilmeye ihtiyaç duyarlar. Hiçbir bebek sorumluluk sahibi olamaz, aşık olamaz, hayır işleri yapamaz, dertlenemez. İnsanın ilk yılları kendini tanımak ve temel ihtiyaçlarını karşılama yollarını keşfetmek odağında geçer. Bu temel evre 6 yaşına kadar sürer.
Hayatın ilk yıllarındaki narsistik evrenin ardından kendisinin farkına varan çocuk, diğerlerini de fark etmeye ve anlamaya başlar. Onları hissetmeyi öğrenir. Bu evrede öğrenilen dış dünya ile ilişki kurma biçimi kişinin tüm hayatı boyunca kuracağı tüm ilişkileri şekillendirecektir. Narsistler duygusal gelişimin bu evresine geçemeyen çocuklar olarak kalırlar. Onların duygusal gelişimi 3 yaşındaki bir bebeğinkiyle aynıdır. Hem kendi hisleri, hem de karşı tarafla empati kurabilme kabiliyetleri gelişmemiştir. Sadece ilkel istekleri ve duygulardan arınmış çıkar odaklı beklentileri vardır. Bu isteklerin, beklentilerin etraftaki insanlar tarafından karşılanması gerektiğine inanırlar ve bu onlara çok doğal gelir. İsteklerini yaptırtana kadar bir çocuk gibi ısrarcı olurlar. Elde ettiklerinde bir müddet ilgisi "kazandığı" şeyde olsa da bir süre sonra bir çocuk gibi sıkılır ve o şeyden tamamen uzaklaşırlar.
Peki duygusal evreye geçmeyi engelleyen nedir?
Beyin, sinir sisteminin gelişip büyümesine bağlı olarak çeşitli dönemlerde çeşitli yetenekler kazanır. Eğer bir çocuk empatiyi öğreneceği dönemde beyninde bu gelişim penceresini açma fırsatını kaçırırsa, gerekli sinirsel bağlantılar o dönemde oluşmazsa, o çocuğun beyni bu fırsatı bir daha yakalayamaz. Bu da narsistik veya anti sosyal kişilik bozuklukları geliştirmesine neden olur. Bu durumun olası nedenleri; çocuğu yetiştiren ailenin tutumu, genetik faktörler veya kafa darbeleri olabilir. Dilerseniz bu nedenleri tek tek ele alalım.
1- Yetiştirilme Tarzı:
Narsistik kişilik bozukluğuna sahip olan yetişkinlerin genellikle çocukluklarında duygusal yoksunluk yaşadıkları görülür. Anne çocuğa yoğun ilgi gösterebilir fakat bu genellikle yüzeysel veya fiziksel bir ilgidir ve inandırıcı değildir. Çocuk anneyle ilişkisinde içten ve koşulsuz sevgiyi tam olarak hissedemez. Bununla birlikte ebeveynlerde çocuğu gerçek üstü bir biçimde yüceltme davranışı görülür. Çocuk takdir görür, onaylanır, beğenilir, başkalarına kötü davranmasına müsamaha gösterilir. Fakat temel ilgi ve sevgi ihtiyaçları karşılanmamıştır. Kendi benlikleri yok sayılmıştır, görülmemiş, duyulmamıştır. Onları o olduğu için ve koşulsuz sevecek bir ebeveyn deneyimi yaşamamışlardır. İlk ilişkiler her şeyden daha fazla beyne sinyaller gönderir. Çocuğun dünya ile bağlantısını kurduğu sistemin temelleri ilk kurduğu ilişkilerle atılır. Anne ve çocuk arasında kurulan iletişimdeki kopukluklar çocuğun kişilik gelişiminde derin izler bırakır.
Narsistik kişiliğin hamurunda; çocuk büyüme evresindeyken anne baba tarafından gerçek üstü şekilde idealize edilmesi, kutsallaştırılması, çocukta mevcut olmayan yeteneklerin/üstünlüklerin ondan beklenmesi, çocuğun çok özel, sıradışı ve ulaşılmaz biri olduğuna inandırılması, maddi sınırlar konulmaması, çocuğa herkes için geçerli olan kuralların öğretilmemesi veya büyüdüğü evde kuralların onun için geçerli olmaması, başkasını incittiğinde yine de haklı bulunması ile birlikte ebeveyn ve çocuk arasında koşulsuz ve gerçek sevgiye dayalı bir bağ geliştirilememiş olması bulunuyor. Çocuk ailesinin bu tutumu ile bir yandan göklere çıkarılırken diğer yandan sevgisiz ve yalnız bırakılıyor. Tüm bunlar birleştirildiğinde zamanla ortaya narsistik kişilik bozukluğu bulunan birey çıkıyor.
Bu kişilik bozukluğunun temelinde yatan ebeveyn davranışlarından biri de ebeveynin çocuğu bilinçli veya bilinçsiz olarak kullanıyor/sömürüyor olmasıdır. Bu sömürü, eşin ilgisini kazanmak için çocuğun kullanılması, çocuğu objeleştirme, sevginin ancak çocuktan beklenen üstün başarıyı gerçekleştirirse çocuğa hissettirilmesi, çocuğun cinsel veya duygusal olarak istismar edilmesi şeklinde olabilir. Bu durum çocuğun ikili ilişkiler konusundaki algısının fayda sağlama temelinde kurgulanmasına neden olmaktadır.
Narsizmin temellerinin atıldığı evde çocuk mükemmel olduğuna veya öyle olması gerektiğine inandırılarak yetişir. Büyüdükçe aslında bu durumun gerçekçi olmadığını fark eden çocuk, içsel olarak kendini değersiz hissetmeye başlar. Anne babanın kendisini bahsettikleri bu üstün özellikleri nedeniyle sevmektedir, ancak o gerçekte bu özelliklere sahip değildir. Bu farkındalık çocuğu derinden yaralar. Derin bir değersizlik hissi geliştirir. İçindeki zayıf benliğini sürekli olarak bastırmak durumunda kalan çocuk bu durumla baş edebilmek için kendine gerçek olmayan bir dünya yaratır. Bu fantastik dünyada kral odur, diğerleri ona hizmet etmek için yaratılmış kölelerdir. Bu aşamada çocuk kendisine ebeveynleri tarafından hissettirilemeyen güven ve sevgiyi dış dünyadan almayı reddeder. Tüm çabası ve sevgisini kendisine yönlendirir. Bunun sonucunda dışarıdan gerçek anlamda sevgi alamaz veya veremezler. Onay kabul edebilirler, ilgi kabul edebilirler, takdir kabul edebilirler fakat sevgiyi kabul edemezler. Empati kuramaz ve yüzeysel olmayan bir ilişki içinde bulunamazlar. Sonuç olarak özlerindeki değersizlik ve kusurluluk hissiyle baş edebilmek için narsistik bir savunma mekanizmasına sahip olurlar. Bu da tedavisi olmayan bir kişilik bozukluğu geliştirmelerine yol açmaktadır.
2- Genetik
Genetik faktörler de narsistik kişilik bozukluğunun gelişmesinde rol oynayabilmektedir. Aynı ailede yetişen bir çocukta narsist davranışlar gözlenirken diğerinde bu durumun ortaya çıkmaması genetik yatkınlıkla açıklanabilir. Sosyopatlık ve psikopati gibi antisosyal kişilik bozukluklarında genetik faktörler daha baskın rol oynamaktadır.
Bununla birlikte anne veya baba figürü narsist olan bir çocuğun genetik yatkınlığı olmasa dahi ya narsist olma ya da narsist kurbanı olma ihtimali yüksektir.
3- Şiddetli Kafa Darbeleri veya Beyin Ameliyatları
Narsistik davranışlar veya anti sosyal davranışların aslında beynin fonksiyonlarındaki bir takım farklılıklarla ilişkili olduğu biliniyor. Bu insanların beyinlerinde duygu merkezi prefrontal korteks ile amigdala arasında daha az bağlantı bulunduğu keşfedilmiş son yıllarda. Burada nöronlar arası bağlantıların zayıflığı aslında duygularının ve vicdanlarının olmamasına neden oluyor diyebilirim. Örneğin sosyopatlarla yapılan bir araştırmada beyinlerinin "kanser", "ölüm", "ırza geçme" gibi kelimelerle "sandalye" kelimesine aynı tepkiyi verdiği görülmüş. (Bütün sosyopatlar narsisttir, bütün narsistler sosyopat değildir). Kısacası beyinlerinde duyguları düzene sokan, tehditleri karşılayan ve karar vermeyi sağlayan merkezler arası bağlantılarda kopukluklar var. Bu nöronlar arası bağlantıların oluşmaması yetiştirme tarzından veya genetik faktörlerden olabileceği gibi sonradan yüksek bir yerden düşme, trafik kazası gibi nedenlerle yaşanan ağır kafa travmalarından sonra da oluşabilir. Özellikle çocukluk yıllarında kafasına ağır darbe almış bir kişinin darbe sonucunda prefrontal korteksi zarar gördüyse ilgili bağlantılar kopmuş veya gelişememiş olabilir. Yetişkin dönemde kafa kemikleri ve yapılar daha sağlam ve oturmuş olacağı için darbeden bu seviyede etkilenmek çok daha nadir görülür.
Sonuç olarak yetiştirilme tarzı ve genetik yatkınlık erken dönemden itibaren narsistik kişilik gelişimine neden olan yaygın nedenlerdir. Ancak bir insan sonradan da çok şiddetli bir kafa darbesi alırsa veya başarısız bir beyin ameliyatı geçirirse sonradan da narsist veya sosyopat/psikopat olabilir.
Bebekler için dünyanın merkezi kendileridir. Acıktıklarında, bir şeye ihtiyaç duyduklarında öfkelenir, ağlar ve ilgi isterler. Empati kurma yetenekleri gelişmemiştir. Hiçbir bebek “Şimdi gecenin bir yarısı ağlamayım annem babam yarın işe gidecek” diye düşünemez. Bebeğin gözünde anne baba, sınırsız güçleri olan, ölümsüz mitolojik canlılardır. Kendisine hizmet etmek ve ihtiyaçlarını görmek için yaratılmışlardır. Bebekler dünyaya alışırken etraflarından ilgi görmeye, ihtiyaçlarının yakınındakiler tarafından karşılanmasına ve koşulsuz sevilmeye ihtiyaç duyarlar. Hiçbir bebek sorumluluk sahibi olamaz, aşık olamaz, hayır işleri yapamaz, dertlenemez. İnsanın ilk yılları kendini tanımak ve temel ihtiyaçlarını karşılama yollarını keşfetmek odağında geçer. Bu temel evre 6 yaşına kadar sürer.
Hayatın ilk yıllarındaki narsistik evrenin ardından kendisinin farkına varan çocuk, diğerlerini de fark etmeye ve anlamaya başlar. Onları hissetmeyi öğrenir. Bu evrede öğrenilen dış dünya ile ilişki kurma biçimi kişinin tüm hayatı boyunca kuracağı tüm ilişkileri şekillendirecektir. Narsistler duygusal gelişimin bu evresine geçemeyen çocuklar olarak kalırlar. Onların duygusal gelişimi 3 yaşındaki bir bebeğinkiyle aynıdır. Hem kendi hisleri, hem de karşı tarafla empati kurabilme kabiliyetleri gelişmemiştir. Sadece ilkel istekleri ve duygulardan arınmış çıkar odaklı beklentileri vardır. Bu isteklerin, beklentilerin etraftaki insanlar tarafından karşılanması gerektiğine inanırlar ve bu onlara çok doğal gelir. İsteklerini yaptırtana kadar bir çocuk gibi ısrarcı olurlar. Elde ettiklerinde bir müddet ilgisi "kazandığı" şeyde olsa da bir süre sonra bir çocuk gibi sıkılır ve o şeyden tamamen uzaklaşırlar.
Peki duygusal evreye geçmeyi engelleyen nedir?
Beyin, sinir sisteminin gelişip büyümesine bağlı olarak çeşitli dönemlerde çeşitli yetenekler kazanır. Eğer bir çocuk empatiyi öğreneceği dönemde beyninde bu gelişim penceresini açma fırsatını kaçırırsa, gerekli sinirsel bağlantılar o dönemde oluşmazsa, o çocuğun beyni bu fırsatı bir daha yakalayamaz. Bu da narsistik veya anti sosyal kişilik bozuklukları geliştirmesine neden olur. Bu durumun olası nedenleri; çocuğu yetiştiren ailenin tutumu, genetik faktörler veya kafa darbeleri olabilir. Dilerseniz bu nedenleri tek tek ele alalım.
1- Yetiştirilme Tarzı:
Narsistik kişilik bozukluğuna sahip olan yetişkinlerin genellikle çocukluklarında duygusal yoksunluk yaşadıkları görülür. Anne çocuğa yoğun ilgi gösterebilir fakat bu genellikle yüzeysel veya fiziksel bir ilgidir ve inandırıcı değildir. Çocuk anneyle ilişkisinde içten ve koşulsuz sevgiyi tam olarak hissedemez. Bununla birlikte ebeveynlerde çocuğu gerçek üstü bir biçimde yüceltme davranışı görülür. Çocuk takdir görür, onaylanır, beğenilir, başkalarına kötü davranmasına müsamaha gösterilir. Fakat temel ilgi ve sevgi ihtiyaçları karşılanmamıştır. Kendi benlikleri yok sayılmıştır, görülmemiş, duyulmamıştır. Onları o olduğu için ve koşulsuz sevecek bir ebeveyn deneyimi yaşamamışlardır. İlk ilişkiler her şeyden daha fazla beyne sinyaller gönderir. Çocuğun dünya ile bağlantısını kurduğu sistemin temelleri ilk kurduğu ilişkilerle atılır. Anne ve çocuk arasında kurulan iletişimdeki kopukluklar çocuğun kişilik gelişiminde derin izler bırakır.
Narsistik kişiliğin hamurunda; çocuk büyüme evresindeyken anne baba tarafından gerçek üstü şekilde idealize edilmesi, kutsallaştırılması, çocukta mevcut olmayan yeteneklerin/üstünlüklerin ondan beklenmesi, çocuğun çok özel, sıradışı ve ulaşılmaz biri olduğuna inandırılması, maddi sınırlar konulmaması, çocuğa herkes için geçerli olan kuralların öğretilmemesi veya büyüdüğü evde kuralların onun için geçerli olmaması, başkasını incittiğinde yine de haklı bulunması ile birlikte ebeveyn ve çocuk arasında koşulsuz ve gerçek sevgiye dayalı bir bağ geliştirilememiş olması bulunuyor. Çocuk ailesinin bu tutumu ile bir yandan göklere çıkarılırken diğer yandan sevgisiz ve yalnız bırakılıyor. Tüm bunlar birleştirildiğinde zamanla ortaya narsistik kişilik bozukluğu bulunan birey çıkıyor.
Bu kişilik bozukluğunun temelinde yatan ebeveyn davranışlarından biri de ebeveynin çocuğu bilinçli veya bilinçsiz olarak kullanıyor/sömürüyor olmasıdır. Bu sömürü, eşin ilgisini kazanmak için çocuğun kullanılması, çocuğu objeleştirme, sevginin ancak çocuktan beklenen üstün başarıyı gerçekleştirirse çocuğa hissettirilmesi, çocuğun cinsel veya duygusal olarak istismar edilmesi şeklinde olabilir. Bu durum çocuğun ikili ilişkiler konusundaki algısının fayda sağlama temelinde kurgulanmasına neden olmaktadır.
Narsizmin temellerinin atıldığı evde çocuk mükemmel olduğuna veya öyle olması gerektiğine inandırılarak yetişir. Büyüdükçe aslında bu durumun gerçekçi olmadığını fark eden çocuk, içsel olarak kendini değersiz hissetmeye başlar. Anne babanın kendisini bahsettikleri bu üstün özellikleri nedeniyle sevmektedir, ancak o gerçekte bu özelliklere sahip değildir. Bu farkındalık çocuğu derinden yaralar. Derin bir değersizlik hissi geliştirir. İçindeki zayıf benliğini sürekli olarak bastırmak durumunda kalan çocuk bu durumla baş edebilmek için kendine gerçek olmayan bir dünya yaratır. Bu fantastik dünyada kral odur, diğerleri ona hizmet etmek için yaratılmış kölelerdir. Bu aşamada çocuk kendisine ebeveynleri tarafından hissettirilemeyen güven ve sevgiyi dış dünyadan almayı reddeder. Tüm çabası ve sevgisini kendisine yönlendirir. Bunun sonucunda dışarıdan gerçek anlamda sevgi alamaz veya veremezler. Onay kabul edebilirler, ilgi kabul edebilirler, takdir kabul edebilirler fakat sevgiyi kabul edemezler. Empati kuramaz ve yüzeysel olmayan bir ilişki içinde bulunamazlar. Sonuç olarak özlerindeki değersizlik ve kusurluluk hissiyle baş edebilmek için narsistik bir savunma mekanizmasına sahip olurlar. Bu da tedavisi olmayan bir kişilik bozukluğu geliştirmelerine yol açmaktadır.
2- Genetik
Genetik faktörler de narsistik kişilik bozukluğunun gelişmesinde rol oynayabilmektedir. Aynı ailede yetişen bir çocukta narsist davranışlar gözlenirken diğerinde bu durumun ortaya çıkmaması genetik yatkınlıkla açıklanabilir. Sosyopatlık ve psikopati gibi antisosyal kişilik bozukluklarında genetik faktörler daha baskın rol oynamaktadır.
Bununla birlikte anne veya baba figürü narsist olan bir çocuğun genetik yatkınlığı olmasa dahi ya narsist olma ya da narsist kurbanı olma ihtimali yüksektir.
3- Şiddetli Kafa Darbeleri veya Beyin Ameliyatları
Narsistik davranışlar veya anti sosyal davranışların aslında beynin fonksiyonlarındaki bir takım farklılıklarla ilişkili olduğu biliniyor. Bu insanların beyinlerinde duygu merkezi prefrontal korteks ile amigdala arasında daha az bağlantı bulunduğu keşfedilmiş son yıllarda. Burada nöronlar arası bağlantıların zayıflığı aslında duygularının ve vicdanlarının olmamasına neden oluyor diyebilirim. Örneğin sosyopatlarla yapılan bir araştırmada beyinlerinin "kanser", "ölüm", "ırza geçme" gibi kelimelerle "sandalye" kelimesine aynı tepkiyi verdiği görülmüş. (Bütün sosyopatlar narsisttir, bütün narsistler sosyopat değildir). Kısacası beyinlerinde duyguları düzene sokan, tehditleri karşılayan ve karar vermeyi sağlayan merkezler arası bağlantılarda kopukluklar var. Bu nöronlar arası bağlantıların oluşmaması yetiştirme tarzından veya genetik faktörlerden olabileceği gibi sonradan yüksek bir yerden düşme, trafik kazası gibi nedenlerle yaşanan ağır kafa travmalarından sonra da oluşabilir. Özellikle çocukluk yıllarında kafasına ağır darbe almış bir kişinin darbe sonucunda prefrontal korteksi zarar gördüyse ilgili bağlantılar kopmuş veya gelişememiş olabilir. Yetişkin dönemde kafa kemikleri ve yapılar daha sağlam ve oturmuş olacağı için darbeden bu seviyede etkilenmek çok daha nadir görülür.
Sonuç olarak yetiştirilme tarzı ve genetik yatkınlık erken dönemden itibaren narsistik kişilik gelişimine neden olan yaygın nedenlerdir. Ancak bir insan sonradan da çok şiddetli bir kafa darbesi alırsa veya başarısız bir beyin ameliyatı geçirirse sonradan da narsist veya sosyopat/psikopat olabilir.
Kaynak gösterilmeli
YanıtlaSil