Onu hala nasıl sevebiliyorum?
Sizi defalarca üzdü. Canınızı yaktı. En tepelere çıkarıp
aşağılara attı. Yordu. Yıprattı. Ağlattı. Aldattı. Küçümsedi. Umursamadı. Unuttu.
Sizi kullandı. Gecelerce uykusuz kaldınız belki günlerce bir şey yiyemediniz.
Belki yalnız kaldınız onun yüzünden, belki parasız kaldınız veya sağlığınız
bozuldu. Farkındasınız ruh hastası
olduğunun. Hatta ruhsuz olduğunun, acımasız olduğunun. Ondan nefret ediyorsunuz
belki. Kızgınsınız, kırgınsınız. Belki ayrıldınız, belki bütün iletişiminizi
kestiniz.
Ama içinizde bir şey var hala. Ne yaparsanız yapın gitmeyen.
Ne olursa olsun isteyen, özleyen. Geri gelsin isteyen…
Hak etmiyor, biliyorsunuz. Kimseye, kendinize bile söylemek
istemiyorsunuz belki bunu ama sizde bir şey var hala onu sevebilen.
Mantıksız bir şey. Başka hiç kimseyi istemeyen. Farkındasınız ama aklınıza gelmesini
durduramıyorsunuz. Düşünmek istemeseniz de yine kendinizi onu düşünürken buluyorsunuz.
Pişman olsun, o da sizi sevsin, bu bir kabus olsun istiyorsunuz. Hem belki de
narsist değildir ben abartıyorum belki de diyorsunuz? Hala kurtarılabilir belki
durum?
Ama narsist olup olmaması size yaptıklarını haklı çıkarmıyor
farkındasınız. Narsist olmasa bile kimsenin sizi böyle üzmeye, böyle ezmeye,
aşağılamaya, kötüye kullanmaya hakkı yok farkındasınız. Mutlu etmediğinin, dibe
çektiğinin, değersiz hissettirdiğinin farkındasınız.
Yaptıkları aklınıza geldikçe, olaylara objektif bakınca
tekrar çıldırıyorsunuz. Nefret ediyorsunuz yine. Bu sefer hem ona hem kendinize
kızıyorsunuz. Nasıl hala sevebilirim? Hala nasıl kabul edebilirim dönse bile? Bu
nasıl mantıksız bir şey. Herhalde kafayı yedim, allah kahretsin diyorsunuz…
Sakin…
Öncelikle. Sert bir giriş olacak ve belki hemen inandırıcı
gelmeyecek ama; ONU SEVMİYORSUNUZ! Onun size özel tasarladığı fantezi dünyasını
seviyorsunuz. Çünkü orada her şey toz
pembe, hayatınızın aşkını, amacınızı yıllardır aradığınızı bulmuşsunuz.
Bütün ihtiyaçlarınızın karşılığı orası, bugüne kadar her ne istediyseniz her ne
beklediyseniz bulduğunuz yer. Sevgi dolu, ilgi dolu, haz dolu, umut dolu
bir yer. Ve sonra ne oluyor siz hiç hazırlıksızken pat diye oradan aşağı
atılıyorsunuz. Mahrum bırakılıyorsunuz. Acı çekiyorsunuz. Tekrar istiyorsunuz.
Tıpkı uyuşturucu gibi. Sonra tekrar gidebiliyorsunuz
ama eskisi kadar çok kalamıyorsunuz ne yazık ki. Bundan sonra oraya ulaşmak
için hep çok daha fazla çaba harcamanız, çok daha fazla beklemeniz, çok daha
fazla acıya katlanmanız gerekiyor. Yapıyorsunuz. Her seferinde o ilk zamanların
yüksekliğine erişmek istiyorsunuz ama asla o kadar yükselemiyorsunuz ve sürekli
deniyorsunuz. Durmadıkça bağlanıyorsunuz, bağlandıkça bağlanıyorsunuz. Bunun
adı “emek verdim” oluyor. Bağımlısı
olduğunuz şeye ulaşmak için çektiğiniz yoksunluğa emek, hayal dünyasında
yaşadıklarınıza sevgi diyorsunuz. Gerçekte bir insan için emek vermek
eziyet çekmek anlamına gelmediği gibi, birini sevmek de bulutların üzerinde
gezmek demek değil aslında. Bunu da biliyorsunuz bir yandan ama zaten bu hayal
dünyasının olayı bu. Gerçeklerden
kaçmanızı sağlıyor. Sorumluluklarınızı,
dertlerinizi, hayatın gerçeklerini, her şeyi unuttuğunuz bir yer orası.
İçine tekrar tekrar dönmek için delirdiğiniz dünyanın yapaylığını fark ediyorsunuz
zamanla. Fark etmemek istiyorsunuz. Uyanma vakti geldi anlıyorsunuz ama ısrarla
uyanmak istemiyorsunuz. Gerekirse kendinizi kandırarak kalmaya çalışıyorsunuz hala,
aslında o kadar da kötü biri değil, aslında ruh hastası olmayabilir, bana kötü
davransa da sonra gönlümü alıyor, seviyor sanki yoksa niye geri dönsün niye benimle
kalsın gibi gibi gibi…. Ondan nefret
edecek gerçekte bir milyon tane sebep olmasına rağmen onu sevmek çok daha kolay
geliyor. Sevgi daha bilindik, daha konforlu bir duygu ne de olsa. Birini
severken kendimizi güvende hissediyoruz. Canavar da olsa sevdiğimiz düzelir
diyoruz elbet. Yeterince seversem her şey düzelir. Sanki onun canavarlığının
bizim sevgimizle herhangi bir alakası varmış gibi. Asla pes etmiyoruz.
Hem onu artık sevmemek o dünyayı tamamen terk etmek zorunda
kalmamız demek oluyor. Bu da gerçeklerle yüzleşmek anlamına geliyor. Ve
gerçekler ne yazık ki hayal dünyasında olduğu kadar renkli değil
Onu nasıl oluyor da hala sevebiliyorum dediğimiz şey aslında bu bağımlılık. Önce verip sonra kat kat alarak yoksun bırakılmışlık. Kendi acımızı, boşluğumuzu, korkularımızı ve sinirimizi görmezden gelebilmek için bu bağımlılığa sığınıyoruz. İlişki gerçekte korkunç olsa da bağımlılık ağrı kesici gibi bir etki yaratıyor. Yoksun kaldığımız dönemde tıpkı uyuşturucu bağımlıları gibi fiziksel ve duygusal semptomlar verebiliyoruz. Mide bulantısı, titreme, hızlı kalp atışı, saplantılı düşünme, depresyon, uyku sorunları, iştah problemleri, panik vb. Bu dönemde ayrıca özgüvenimizden ve kendi değerimizden şüpheye düştüğümüz için iyice bağlanıyoruz. Ondan iyisi sanki yokmuş gibi, sanki biz ondan iyisini asla bulamazmışız gibi bir illüzyona kapılıyoruz. Bunu da o sağlıyor. Seviyorum, ayrılamıyorum dediğimiz şey bunlar. Uyuşturucu bağımlıları neden fiziksel ve ruhsal olarak çökseler de hala bırakamıyorlarsa, neden tedavi merkezlerinde aylarca yatıyorlarsa bizim hala sevdiğimizi sanmamız da aynı sebepten. Bağımlılar da esrarı, eroini seviyorlardır. Tıpkı bizim bu zehirli insanı sevdiğimiz gibi.
Onu nasıl oluyor da hala sevebiliyorum dediğimiz şey aslında bu bağımlılık. Önce verip sonra kat kat alarak yoksun bırakılmışlık. Kendi acımızı, boşluğumuzu, korkularımızı ve sinirimizi görmezden gelebilmek için bu bağımlılığa sığınıyoruz. İlişki gerçekte korkunç olsa da bağımlılık ağrı kesici gibi bir etki yaratıyor. Yoksun kaldığımız dönemde tıpkı uyuşturucu bağımlıları gibi fiziksel ve duygusal semptomlar verebiliyoruz. Mide bulantısı, titreme, hızlı kalp atışı, saplantılı düşünme, depresyon, uyku sorunları, iştah problemleri, panik vb. Bu dönemde ayrıca özgüvenimizden ve kendi değerimizden şüpheye düştüğümüz için iyice bağlanıyoruz. Ondan iyisi sanki yokmuş gibi, sanki biz ondan iyisini asla bulamazmışız gibi bir illüzyona kapılıyoruz. Bunu da o sağlıyor. Seviyorum, ayrılamıyorum dediğimiz şey bunlar. Uyuşturucu bağımlıları neden fiziksel ve ruhsal olarak çökseler de hala bırakamıyorlarsa, neden tedavi merkezlerinde aylarca yatıyorlarsa bizim hala sevdiğimizi sanmamız da aynı sebepten. Bağımlılar da esrarı, eroini seviyorlardır. Tıpkı bizim bu zehirli insanı sevdiğimiz gibi.
Oysa ki sizi içten içe tüketen, mutsuz eden, enerjinizi alan, kötüye kullanan birini sevemezsiniz. Siz ağlarken, canınız yanarken elini uzatmayan birini sevemezsiniz. Size yalan söyleyen birini sevemezsiniz. Sizi ilk fırsatta arkanızdan vuracağını bildiğiniz birini sevemezsiniz. Sizi hiçe sayan birini sevemezsiniz. Sizin sahip olduklarınızı kullanmak için yanınızda olan birini sevemezsiniz. Sizi ihtiyaçlarını karşılayacak bir köle olarak gören birini sevemezsiniz. Sizin canınıza değer vermeyen birini sevemezsiniz. Varlığınızı anlamlı bulmayan birini sevemezsiniz. Ve her ne kadar sevgi sansanız da sizi hiç sevmeyen birini gerçekten sevemezsiniz.
Ne yazık ki bu olayda ortada ne gerçek bir sevgi var, ne gerçek bir kişi, ne de gerçek bir ilişki. Seviyorum dediğiniz kişi bir şarlatan, yaşadığınız ilişki ise bir illüzyon. Tek gerçek, kendinizi kandırmaya daha ne kadar devam etmek istediğiniz…Hepsi bu.
Harika anlattınız. Bu yazıya öyle ihtiyacım vardı ki. Hala içimde bir yerlerde onu affetmek isteyen tarafıma güzel cevaplar buldum bu yazıda. Ruhumu aydınlattınız✨
YanıtlaSilGüzel bir yazı olmuş ihtiyacım olan şey bu
Sil